Nişantaşı’nda yalnız bir adam..
Uzun yıllar önce İstanbul Nişantaşı’nda kendi halinde yalnız bir adam yaşardı. Her gün istisnasız Mıstık Parkı’na gelir, saatlerce tek başına oturur, kimse ile konuşmaz hep tek başına çayını içer, çevreye boş, ifadesiz gözler ile bakardı. O bir deli değildi ama normal de değildi..
Ben ise o dönem gencim, yakışıklıyım, sağım kız, solum kadın, önüm gay, arkam lezbiyen kafama göre takılan biriydim. Popülerdim. 18 yıl süren terzi çıraklığı maceram ve dükkanımız vardı. Ustam ise annemdi. Yani dükkanda hem çırak hem patron idim.. Nişantaşı’ndaki bütün en büyük mağazalar ve butiklerin hepsi ile çalışıyor, istediğime girip oturup çay kahve içiyor istediğimde muhabbet ediyor, istemediğimde trip atıyordum. Öyle de rahattım, çünkü işimizin en iyisi idik, Annem gerçekten muazzam başarılı bir ustadır..
Mağazalara servis yapardım. Dedim ya çıraktım. Gerçi çırağım da vardı ama ben kendim de çıraktım. Bazı mağazalara özellikle kendim giderdim. anlarsınız ya malum sebepler. Olurdu bazen beğendiğim kızlar sırf onları görmeye, sohbet etmeye giderdim. Yada çıraklarımın işi çok olur o başka yere gitmiştir, mağaza acil çağırıyordur kalkar giderdim.
İşte o yalnız adamı her gidişimde mıstık parkı’nda görürdüm. Burada aslında bir dip not açmak gerekir. Zira o park benim hayatımda önemli bir yer tutan mekanların başında gelir. Yaklaşık 25 yılım geçti o parkta.. Önceden adı majestik parktı. Sonra parkı adlandırmamıza sebep olan majestik bilardo salonu kapandı parkında adı değişti.. Nişantaşının tam göbeğindedir. Eskiden tiki’ler yani zengin aileler ya da çocukları köpeklerini gezmeye getirirlerdi bu parka. Tabii köpek arkadaşlıkları oluşur herkes herkesi tanırdı. Gündüz genel olarak daha kozmopolit olsa da akşamları işyerleri kapanınca park semt sakinlerine kalırdı. Parkın iki grubu vardı. Köpekliler bir de semtin gençleri..
Semtin gençleri bir köşede bira, bazıları ise esrar içerlerdi, ama herkes adabı ile içer kimse kimseye salça olmazdı.. Köpekliler ise parkın göbeğinde kendi hallerinde muhabbet ederdi. Ve ilginçtir ki iki grupta birbirinden rahatsız olmazdı, birbirlerine karışmazlardı. İki taraf da farklı dünyaların insanları olsalar da aynı ortamı kendi grupları ile paylaşırlardı. Arada birbiri ile ufaktan selamlaşanlar kısa sohbetler edenler de vardı. Ben ise iki gruba da mensuptum. bir tarafta içer, diğer tarafta manitacılık yapardım :)) Zaten bunun 10 yıllık sürecinde kendi köpeğim de vardı.. Neyse o park ile ilgili maceralara bir başka yazıda devam ederiz. Zaten o parkta da o durumlar, o ortamlar kalmadı artık. Ne esrar ya da bira içen gençler ne de köpekliler.. Eskiler gitti yeni jenerasyonlarda yerlerini doldurmadı, ortamlar değişti. Hatta park bile eski hali ile ilgisi kalmayacak şekilde yeniden restore edildi.. Neyse biz dönelim o yalnız adama..
Park’ta gidip gelirken o adam hep dikkatimi çekerdi. Oturur masaya saatlerce biten çayın ardından yeni bir çay ve sigara içerdi. Önemsemezdim ama garip bulurdum durumunu. Adını bilmezdim. Orta yaşlar üzeri idi. Klasik Türk erkeği. Ne yakışıklı ne vasat fakat durumu belli ki iyi idi. Ya da çok iyi olmasa bile çalışmaya ihtiyacı yok, kimseye muhtaç değil bir durumda idi. Üzeri temiz, giydikleri kaliteli kıyafetler olsa da özel bir önem göstermediği kesindi. Sıradan doğal kıyafetler kullanıyordu. Sakal bıyık uzatmıyor ama her gün de traş olmuyordu. genelde 2-3 günlük sakal traşı ile geziyordu. Onu hep yalnız gördüm. İstisna belki 3-5 sefer birileri ile otururken görmüşümdür. Yanındaki tipler ise belli ki durumları iyi olan kendi yaşlarında kadınlar ya da erkekler olurdu ama o onlarla da oturmayı pek sevmezdi. zira ne zaman öyle bir grup ile oturduğunu görsem 15 dakika sonra oradan tekrar geçtiğimde ya bizim yalnız adam gitmiş olurdu ya da yanındakiler.. O tek tabanca takılırdı.
Çok üzerinde durmazdım ama aklımdan geçerdi. “Var bu adamın bir derdi ama nedir, ne yaşadı acaba ?” diye düşünür ama dedim ya üzerinde durmazdım, kendi dünyam zira çok hızlı idi yetişmem gereken yerler, yapmam gereken işler, kovalamam gereken manitalar vardı ( :
Ve ve ve.. 9 Haziran 2020 saat 22:00 dolayları o adam aklıma geldi.. Ve sanırım o sis perdesi aralandı.. O adam neden yalnızdı, tek başına orada saatlerce hiç birşey yapmadan oturup sadece zaman öldürüyordu.. Şimdi Nişantaşı’ndaki o yalnız adamı daha iyi anlıyorum neden o, o halde idi.. Çünkü o da ben gibiydi.. Yaşanmışlıkları, yaşanmamışlıkları, yorgunlukları ve içinden atamadığı ama içine de sığdıramadıkları vardı..