Milli park nedir?
Yasaya göre Milli park ” bilimsel estetik bakımından, ulusal ve uluslararası ender bulunan doğal ve kültürel kaynak değerleri koruma, dinlenme ve turizm alanlarına sahip tabiat parçaları” olarak tanımlanır. Milli parklar; Orman ve su işleri bakanlığı‘na bağlı Doğa koruma ve milli parklar genel müdürlüğü tarafından yönetilir. Genel müdürlüğün yerel birimleri aynı yasaya göre ilan edilen Tabiatı koruma alanları, Tabiat parkları, Tabiat anıtları ile yaban hayatın korunması ve avcılıkla ilgili faaliyetlerin düzenlenmesi ve denetiminden de sorumludur.
Milli park kavramının Türkiye’ye gelmesinin yaklaşık yarım yüzyıllık bir geçmişi bulunmaktadır. Genç bir orman mühendisi olarak 1950’li yıllarda gittiği Amerika Birleşik Devletleri’nde orman rekreasyonu eğitimi alan Muhsin Zekai Bayer, ülkeye dönerken Türkiye doğasının sistemli bir şekilde korunması yolunda ilk adım olarak sayılabilecek bir kavramıda beraberinde getirmiştir. Muhsin Zekai Bayer yıllarını doğanın belirli parçalarının bütünlük içinde korunarak rekreasyonel amaçla kullanılmasına dayanan milli park kavramının hayata geçirilmesine adamıştır. 19.yüzyılın ikinci yarısında batıda yeşeren ve kurumsallaşan milli park kavramının Türkiye’de hayata geçmesi yaklaşık olarak 100 sene sonra gerçekleşmiştir.
Ormanların devletçe işletilerek, korunmasını amaçlayan düzenlemelere rağmen, 1958 yılına dek Türkiye’de sistemli bir doğa koruma mekanizması bulunmamakta idi. Bu nedenle Yozgat Çamlığı Milli Parkı’nın ilanı Türkiye’de milli parklar için milat’dır. Böylece Türkiye’nin milli parkları serüveni 56 yıl önce 264 hektarlık bir alanla başlamıştır. 2006 yılına gelindiğinde 853.222 hektar alana sahip 37 milli park olmuştur ve bu alanlar ülke coğrafyasının % 1’inin biraz üzerinde bir alana tekabül etmektedir.
İstanbul Üniversitesi öğretim üyelerinden Profesör Doktor Tuna Ekim, bu 56 yılı milli park anlayışının evrim geçirmesi olarak değerlendirmektedir.
” Sınırları daha küçük çizilen ilk milli parkların seçiminde, alan peyzaj değerine ve rekreasyonel potansiyeline önem verilmekte olup aynı zamanda yasaklayıcı bir yönetim anlayışı hakim idi.”
” 1990’lı yıllarla birlikte doğa koruma açısından önemli bitki ve hayvan türleri ve bunların yaşam alanlarının yani biyolojik çeşitliliğinin bir bütünlük içinde korunması düşüncesi ağır basmaya başlamıştır. ”
Bu durum elbette daha geniş alanların koruma altına alınmasını gerektirmektedir.
Ancak gözden kaçan bir nokta; Milli parklar sınırları içinde yaşayan insanların alınan korumacılık kararlarından nasıl etkilendiği uzun yıllar ihmal edilmiştir.
Bir alanın milli park olarak koruma altına alınması, orada yaşayanlar için odun veya odun dışı ürünlerin toplanması, otlatma, saz kesimi, avlanma, yapılaşma gibi o güne kadar serbestçe yapılabilen faaliyetlerinde de sona ermesi anlamına gelmekte idi. Bu nedenle son yıllarda milli parklar’da yöre insanlarının sürdürülebilir yaşamını sağlamayı hedefleyen korumacılık anlayışı yerleşmektedir. Tuna Ekim bu konuda ” Yörede yaşayan insanların korumadan dolayı karşı karşıya kaldığı sosyo-ekonomik darboğazların aşılabilmesi kaygısı ile artık tepeden inmeci ve yasaklayıcı anlayış yerine, ilgili grupların uzlaşmasına dayalı yeni bir yaklaşıma doğru gidilmektedir.” diyor.
Türkiye’de ki milli parkları sahip oldukları doğal ya da kültürel özelliklerine göre kategorize etmek için birbirinden kesin sınırlar ile ayırmak çok da kolay değildir.
Ancak Kaçkar dağları, Ilgaz, Uludağ, Kazdağları ve Olimpos – Beydağları’nı içeren bir grup milli park yüksek dağ ekosistemleri ile ön plana çıkmaktadır.
Genellikle 1500 metre ve üzerindeki yükseltilerde yer alan bu ekosistemler, insan erişiminden uzak mekanları tercih eden memeliler ile kuş türleri ve geofit bitkileri barındırması açısından önem taşımaktadır.
Yedigöller milli parkı, Soğuksu milli parkı, Küre dağları milli parkı, Köprülü kanyon milli parkı, Altındere milli parkı ve Hatila vadisi milli parkı gibi milli parklar ise Türkiye’nin farklı orman tiplerini temsil etmektedir.
Dilek Yarımadası Menderes Deltası Milli Parkı, orman, deniz – kıyı ve sulak alan eko sistemlerini bütünleştirmektedir.
Manyas Kuş Cenneti milli parkı, Sultansazlığı milli parkı ve Gala Gölü milli parkı gibi milli parklar ise sulak alan eko sistemlerini içermektedir.
Gelibolu Yarımadası milli parkı, Başkomutanlık milli parkı, Nemrut Dağı milli parkı gibi milli parklar ise tarihi ve arkeolojik özellikleri ile ön plana çıkmaktadır.
Göreme milli parkı ise yalnız sıra dışı peyzajı ile değil tarih kültür ve inanç açısından da önemli bir çekim alanıdır.
Bu yukarıda saydığımız milli park alanlarının sayısı ve genişliği Türkiye’nin sahip olduğu biyolojik çeşitliliği bütünü ile temsil etmek ya da bu değerleri gelecek kuşaklara aktarmak için yeterli midir ? sorusuna Ekolog Uğur Zeydanlı’nın görüşleri, korunan alanların, ulusal biyolojik mirasın temsili konusunda yetersiz kaldığı fikrini desteklemektedir. ” Türkiye’nin milli parklar portföyünde bozkır ve deniz eko sistemleri ile insan etkisine daha açık alçak kesimlerdeki özel bitki toplulukları yeterince temsil edilmemektedir.”
Ekolog Uğur Zeydanlı bu nedenle Orman ve su işleri bakanlığı ile bundan sonra korunması gereken milli park alanlarının sistematik bir yaklaşımla belirlenmesi için çalışmalar yapıldığını belirmekte.
Halkın milli parklar hakkındaki ilgisi konusunda da Türkiye Henüz yolun başında sayılsa da gelişen teknoloji ile bu doğa harikalarından haberdar olunması ve özellikleri hakkında daha fazla bilgi sahibi olunması ile eskiye oranla milli parklara olan ilgi daha da artmış bulunsa da genel olarak Ormancı, biyolog, kuş gözlemcisi gibi belirli ve sınırlı sayıdaki gruplar dışında milli parklara yönelik ilgi ve bilgi düzeyi oldukça düşük seviyededir.
Milli parklar, genellikle kayak tesisleri ve dağ otelleri ile özdeşleşmekte olup faaliyetler de neredeyse yalnızca mangal rekreasyonuna indirgenmektedir.
Bu alanlarda çevre eğitimi konusunda etkinlikler düzenleyenlerle ya da ziyaretçilere rehberlik eden üniformalı koruma görevlileri ile karşılaşmak pek mümkün olmamaktadır. Bu da bu tabiat harikası kültürel ya da ekolojik alanların bakımsız gelmesine ya da harap edilmesine sebep olmaktadır. Planı tamamlanmamış milli parklardan yaka silken yöre sakinlerinin serzenişleri ise sürekli kulaklarınızı çınlatmaktadır. Bu milli parkları gezme niyetinde iseniz girişine iliştirilmiş birkaç bilgilendirme levhası ile maalesef yetinmek zorundasınız. Bilindiği üzere bazı parklarda giriş çıkışlar denetlenmemekte ve hatta bazılarının giriş kapıları bile bulunmamaktadır.
Ülkemizdeki Milli parklar;
Troya milli parkı, Gala Gölü Milli Parkı, Gelibolu Yarımadası Milli Parkı, Kuş Cenneti Milli Parkı, Kazdağı Milli Parkı, Spil Dağı Milli Parkı, Dilek Yarımadası Menderes Deltası Milli Parkı, Honaz Dağı Milli Parkı, Termessos Milli Parkı, Marmaris Milli Parkı, Saklıkent Milli Parkı, Beydağları Milli Parkı, Kovada Gölü Milli Parkı, Köprülü Kanyon Milli Parkı, Kızıldağ Milli Parkı, Altınbeşik Mağarası Milli Parkı, Beyşehir Gölü Milli Parkı, Başkomutan Tarihi Milli Parkı, Soğuksu Milli Parkı, Uludağ Milli Parkı, Yedi göller Milli Parkı, Küre dağları Milli Parkı, Ilgaz Dağı Milli Parkı, Boğazköy Alacahöyük Milli Parkı, Yozgat Çamlığı Milli Parkı, Göreme Tarihi Milli Parkı, Sultansazlığı Milli Parkı, Aladağlar Milli Parkı, Karatepe Aslantaş Milli Parkı, Nemrut Dağı Milli Parkı, Munzur Vadisi Milli Parkı, Altındere Vadisi Milli Parkı, Kaçkar Dağı Milli Parkı, Hatila Vadisi Milli Parkı, Karagöl Sahara Milli Parkı, Sarıkamış Allahuekber Dağları Milli Parkı, Ağrı Dağı Milli Parkı’dır.
Yurtiçi tatil turları ile bu milli parklar gezilerek hem genel kültür gelişimi yapılabilir hem de huzur dolu anlar yaşayabilirsiniz. Yurtiçi tur şirketleri tarafından düzenlenen yurtiçi gezi turları ve yurtiçi doğa turları ile Türkiyenin milli parkları arasında size en yakın olan milli parkları ziyaret etmenizi tavsiye ederiz.